“Çocuk Ağlasın, Alışır” mı Gerçekten?
“Çocuklar ağlaya ağlaya okula gider.”
“Çocuk ağlasın, nasıl olsa alışır…”
Okullar açıldığında en çok duyduğumuz cümlelerden sadece bazıları…
Ancak gerçekten, çocukları ağlatmak, zorlamak ya da yalnız bırakmak doğru bir yöntem midir? Eğitim sisteminin getirdiği kalıplar veya bazı yanlış yönlendirmeler sonucu hâlâ çocukların “zorla okula alıştırılması” gerektiğine inanılıyor.
Ayrılmak Zor, Anlamak Zor…
Okulların açılmasıyla bazı çocuklar ebeveynlerinden ayrıldıklarında yoğun kaygı yaşar. Ağlamaklı bir hâlde olur, sürekli anne-babalarıyla iletişim kurmak ister, yalnız kalmak istemezler. Annelerini bir gölge gibi takip etmek isterler; geceleri uyumakta zorlanır, kabuslar görebilir, ayrılık anlarında karın ya da baş ağrısı gibi fiziksel belirtiler gösterebilirler.
Peki Okulun İlk Günlerinde Çocuk Ağlatılmalı mı?
Tek bir doğru cevabı yok. Ağlamanın arkasında yatan nedenin iyi analiz edilmesi gerekir.
Bazı çocuklar sadece anlık istekleri gerçekleşmediği için ağlarken (örneğin annesinden dondurma istemesi), bazıları ise ayrılık kaygısı nedeniyle derin bir huzursuzluk yaşar. Bu ikinci gruptaki çocuklar için, bu durum yetişkinlik döneminde dahi devam edebilecek bir psikolojik etkiye dönüşebilir.
Eğer çocuk kendisini sakinleştiremiyor ve “Güvendeyim” duygusunu hissedemiyorsa, zorla okul ortamına sokulması önerilmez. Bu süreçte sabırlı davranmak, çocuğun kendi hızında ayrılığı kabullenmesine izin vermek gerekir. Aksi takdirde bu duygular zamanla benlik algısına zarar verebilir.
Hangi Aile Tiplerinde Daha Sık Görülür?
“Aşırı koruyucu ve kollayıcı” aile tutumları, ayrılık kaygısının en sık görüldüğü ortamlardır. Geleneksel yapıda sıkça rastlanan bu durum, çocuğun kendi başına sorumluluk alamamasına neden olur.
Elbiseleri anne seçer, yemeğini anne yedirir, ayakkabısını bile anne bağlar… Sevgiyle büyütüldüğü sanılan çocuk, aslında bağımlı bir ilişki içine çekilir. Bu bağın ilk çözülmeye başladığı yerlerden biri olan okul süreci de işte bu nedenle travmatik yaşanabilir.
Ne Yapılmalı?
Çocuklar, kalabalık ortamda, herkesin gözü önünde ebeveynlerinden ayrılmaya zorlandığında, kendilerini daha da çaresiz hisseder.
Dersler başlarken, bir yandan kendi duygularıyla baş etmeye çalışan çocuk, diğer yandan ailesini düşünmeye devam eder.
Bu çocuklar ya tamamen içine kapanır ya da öfkeli ve huzursuz davranışlar sergileyerek okuldan kaçma yolları arar.
Ebeveynin bu süreçte sabırlı ve anlayışlı olması, çocuğun duygularını ifade edebileceği bir ortam oluşturması çok önemlidir.
Çocuğunuza Nasıl Yardımcı Olabilirsiniz?
Duygularına kulak verin. Uzun uzun konuşsun, kendini nasıl hissettiğini anlatsın.
Kaygı yaratan şeyi birlikte keşfedin. Belki bir ses, belki öğretmenin tavrı…
Güven ihtiyacını anlayın. “Kendini güvende hissetmen için ne gerekiyor?” sorusunu sorun.
Somut konuşmalar yapın. “Bizim başımıza kötü bir şey gelmez” gibi boş teselliler yerine, gerçekçi ve öğretici konuşmalar yapın.
Gevşeme egzersizleri yapın. Akşam yürüyüşleri, rahatlatıcı sohbetler çocuğa çok iyi gelebilir.
Sesinizi duyabileceğini bilsin. Bazen sadece sesinizi duymak bile çocuğunuzu rahatlatır.
Duyguları hikâyelere dönüştürün. Korkularını resimle, hikâyeyle, hayvan karakterlerle anlatın.
Sorgulamayın, davet edin. “Bana bugün neler anlatmak istersin?” demek, “Öğretmenin iyi miydi?” gibi sorgulayıcı cümlelerden daha etkilidir.
Hediye ile ödüllendirmeyin. Maddi ödüller yerine, duygusal onay ve takdir verin.
Son Söz
Bir ay geçmesine rağmen çocuğunuz hâlâ yoğun kaygı yaşıyorsa, bu duygular başka alanlara da yayılabilir. Bu durumda mutlaka bir psikolojik danışmandan destek almanızı öneririz.
Zamanında verilen doğru destek, çocuğun geleceğini sağlıklı bir şekilde inşa etmesinde büyük rol oynar.